YENİ NESİL LİDER YÖNETİCİLİK
Her yeni yönetici beraberinde yeni
bir yönetim anlayışı, yeni metrikler ve yeni kurallar getirir, kısaca yeni bir dönem açarak çalışanların
karşısına çıkar. Özellikle başlangıç aşaması, çalışanlarla yöneticinin
birbirini tanıması ve edinilecek ilk intibalar sonrasında sağlam temeller kurma
anlamında büyük öneme sahiptir.
Çağımızın
yönetim trendleri arasına, katılımcı yönetim uygulamaları, özgür çalışma ortamı
oluşturma (work habitat), çalışanları yetkiyle güçlendirme (empowerment),
çalışanlar arası iletişimi geliştirme, esnek çalışma saatleri uygulaması, evden
çalışma (remote work), kurumsal değer yönetimi, değişim yönetimi, kişilerin
SWOT analizi, empati (duygudaşlık) kurma ve çalışanların iş dışındaki
hayatlarına da duyarlı olma gibi uygulamalar girmiştir.
Bahsedilen çağdaş yönetim
uygulamaları, görev ve sorumlulukların kurum hedeflerine, etik ve kültür
değerlerine uygun olarak yerine getirilmesi ve kurumun daha ileri seviyelere
taşınması amaçları doğrultusunda çalışma hayatımıza ve iş ortamımıza yansıtılmalıdır.
Çağdaş uygulamaların hayata geçirilmesi günümüz yöneticilerinin öncelikli hedefleri
arasında olmalıdır. Bu anlamda lider yönetici her yönüyle çevresine örnek ve öncü
olmalıdır.
Herzberg’e göre çalışanları kurumsal
hedefler doğrultusunda güdülemede yöneticiler tarafından göz önünde
bulundurulması gereken iki tip faktör mevcuttur. Bunlardan birincisi çalışma
ortamı, düzeni, ücretler, izin politikaları gibi hijyen faktörleri olarak
adlandırılan ve motivasyon için ön koşul olan faktörlerdir. İkincisi ise
yöneticinin sergileyeceği liderlik yetenekleri ölçüsünde çalışanları kurumsal
hedeflere ve başarıya yönlendirecek olan motivasyonel faktörlerdir. Burada
önemli nokta hijyen faktörlerinin eksikliği durumunda çalışanları motive etmek
mümkün olmazken, hijyen faktörlerinin yeterli olması durumunda da motivasyon
faktörleriyle desteklenmediği takdirde tek başına yeterli olmayacağıdır.
Dolayısıyla yeni nesil yöneticilerin, liderlik yeteneklerini ve çağdaş yönetim
uygulamalarını her iki faktörü de gözeterek sergilemesi gerekmektedir.
Çağdaş yönetim uygulaması olarak katılımcı yönetim anlayışı denildiğinde
yöneticilerin ve çalışanların karşılıklı etkileşimi, alınacak kararlara
demokratik katılımı, teklif ve görüşlerin karşılıklı olarak paylaşılması akla
gelmektedir. Yeni yönetim düşüncesinin temellerinin katılımcılık üzerine
oturtulması ileride çıkabilecek sorunlardan dolayı harekete geçecek fay
hatlarına karşı bir emniyet unsuru olarak kurumun yardımına yetişecektir. Katılımcı yönetim anlayışı kapsamında, akılcı
bir yol izlemek isteyen günümüz yöneticileri de verilecek nihai kararların tüm
çalışanlarının ortak kararları olmasını sağlamak durumundadır.
Özgür
çalışma ortamı (work habitat) oluşturulması
açısından, kurum faaliyetlerine yönelik alınacak kararlar öncesinde,
çalışanların; çalışma düzeni, yerleşim ve ofis araç gereçlerinin paylaşımı gibi
konularda anlaşması bu süreci kolaylaştıracaktır. Çalışma mahallerinin
ergonomikliği, temiz ve düzenli bir çalışma ortamı oluşturulması çalışanların
da desteği kazanılarak sağlanmalıdır.
Sonrasında, çalışanların ilave yetkilerle/sorumluluklarla güçlendirilmesi
(empowerment) gelmektedir. Yapılacak
düzenli toplantılar yoluyla, özellikle cari iş yükü yoğun olan birimlere iş
gündemi hakkında düzenli ve anlamlı bilgi akışı sağlanmalı, yapılacak yetki
devrine istinaden uzmanlık alanlarında özerk kararlar alınabilmelidir. Çalışanların
çabaları desteklenmeli, motive edilmelidir. Ancak hayata geçirilemeyen teklif
ve önerilerden kaynaklı motivasyon kırılması gibi durumlara da erken safhada
önlem alınmalıdır.
Entelektüel
sermayenin, kurumun en değerli varlığı olduğundan yola çıkarak; ihtiyaç
durumunda şahsi taleplerin (izin vs. gibi) geri çevrilmemesi, çalışanların
yöneticilere ve kuruma karşı güven duygusunun güçlendirilmesi, aynı zamanda
sorumlulukların öz güven sahibi ve istekli çalışanlarca yerine getirilmesi esas
alınmalıdır. Elbette, buradaki kilit nokta karşılıklı suiistimallere kapı
aralanmaması için çalışanların taleplerinin nasıl karşılanacağının önceden
planlanmış olması ve çalışanlar tarafından bilinmesinin sağlanması olmalıdır.
Aynı şekilde iş yerinde her çalışanın; sorumluluklarını yerine getiren ve
kurumun etik kurallarına uygun davranan bireyler olarak ele alınması
gerekmektedir. Ancak aksi durumlarda, kurallara uymayan ortak hedeflere
ulaşılmasında olumsuz etkileri olanlara da uygun şekilde geri bildirim
yapılması faydalı olacaktır.
Ayrıca iş yaşamının gelişmelerine
bağlı olarak çalışma saatleri
konusunda da esneklik getirilmesi
değerlendirilmelidir. Bu alandaki uygulamalar arasında haftanın belirlenen bir
günü için bir hafta içeri bir hafta dışarı, ayda bir tam çalışma günü izin,
haftanın bir günü yarım mesai, haftada bir gün evden çalışma gibi değişik
uygulamalar mevcuttur. Bu tür seçeneklerin değerlendirilip çalışma motivasyonu
ve iş verimini artıracak şekilde kurum bünyesine uygun bulunanlar uygulamaya
konulabilir.
Diğer bir önemli konu ise kişisel gelişimdir. Kurum için önem arz
eden bu alanda atılacak her adımda yönetici çalışanlarını desteklemelidir.
Yaygın anlayışın aksine, görevlerini aksatmayacak şekilde kişilerin bireysel
gelişimi için mesai saatleri de dahil bireysel eğitimlerine vakit ayırmalarına,
kurum içi/dışında eğitim almalarına izin verilmeli, ayrıca kitap okumaları teşvik
edilmelidir.
Kurumsal
değer yönetimi adı altında mevcut entelektüel
sermayeden de kişisel gelişime katkı amacıyla faydalanılabilir. Çalışanların güçlü
yönlerinden hareketle bilgi ve tecrübelerini diğer çalışma arkadaşlarına
aktaracakları kurum içi kendi kendini
eğitim programları (self-training) düzenlenebilir. Söz konusu yöntemle hem
paylaşımda bulunan çalışanların kendilerini değerli hissetmeleri hem de bilgi
alan çalışanların değer kazanmaları şeklinde çift taraflı kazanım
sağlanabilecektir.
Kurumun gelişmelere ayak
uydurabilmesi için lider yöneticilerin sahip olması gereken bir diğer vasıf da
etkili bir değişim yönetimi
becerisidir. Lider yönetici ve birim çalışanları sürekli iyileştirmeyle takip
eden değil takip edilen olacaktır. Lider yönetici kendisinin iyileştirme ve
gelişmeye dönük değişim projelerini hayata geçirmek için göstereceği çabaların
yanı sıra çalışanları da özerk projeler geliştirebilecek şekilde
cesaretlendirmelidir. Değişim yönetiminde paydaşların ve değişimden etkilenecek
grupların ikna edilmesi, tepkileri asgariye indirecek tedbirlerin alınması ve
çalışanların değişimin kazanımlarına inandırılmaları başarıya ulaşmanın
anahtarıdır. Çalışanların değişime hem katkı yaparak hem de öncülük ederek elde
edecekleri başarılarla kendilerini gerçeklemenin hazzını duymaları ve sürekli
iyileştirmeyi (kaizen) hayat felsefesi haline getirmeleri hedeflenmelidir.
Lider yönetici; çalışanlara kendilerini büyük bir projenin veya organizasyonun
parçası olduklarını hissettirebildiği ve kurumun kahramanları olduklarına
inandırabildiği ölçüde fark yaratacaktır.
Çalışanlar arasında sağlıklı ve
modern yaşamın ayrılmaz bir parçası olarak spor
da teşvik edilmelidir. Bu konuda da kurum olarak veya birim olarak gerekli
uygulamaların hayata geçirilmesi, verimliliği ve yapılan işin kalitesini
artıracaktır.
Çalışanlar arasındaki iletişim çok önemlidir. Çalışma
yoğunluğu dikkate alınarak, personelin bir araya gelmesi, sohbet etmesi
sağlıklı ve güçlü bir çalışma ortamı oluşturmak açısından kilit önemdedir. Gerek
sosyal gerekse işle ilgili konularda diğer birimlerin personeli ile de
iletişimin güçlendirilmesi ve kuvvetli ilişkilerin kurulması birimin ortaya
koyacağı çıktıya katkı yapacağı gibi, moral açısından da ilave faydalar
sağlayacaktır. Çalışanlara yapılacak toplu duyurular, bilgi paylaşımı, sosyal
medyanın etkili kullanımı yoluyla çalışanlar arasında etkileşim kanallarının
zenginleştirilmesi değerlendirilmelidir.
Çalışanların yöneticileriyle iletişimi
de çalışanların kendi aralarındaki iletişim kadar önemlidir. Yöneticiler
iletişime açık ve çalışanlar açısından kolay erişilebilir olmalıdır. Çalışanların
kurumu bir aile olarak gördüğü, yöneticiyi içlerinden biri olarak
algıladıkları, yöneticinin yalnızca iş konusundaki problemleri, istekleri,
düşünceleri değil; sağlık, maddi sıkıntılar, ailevi sorunlar gibi çalışanların iş
dışındaki konularıyla da ilgilendiği bir çalışma ortamında yaratılacak sinerji
azami düzeyde olacaktır.
Güçlü bir iletişim kanalının
kurulmuş olması yöneticinin çalışanlarıyla yaşayabileceği fikir çatışmaları ve
kararlarının sorgulanabileceği durumlarda en büyük yardımcısı olacaktır.
Çalışanlarıyla arasındaki bağın zayıflamasına mahal verebilecek durumlarda
lider yönetici çalışanlarını karşısına almak yerine çalışanlarıyla konuşarak
onları ikna edebilmeli ve olumsuz kanaatlerin büyüyerek geleceğe taşınmasına
mani olmalıdır.
Yöneticinin kaynaştırıcı ve
birleştirici uygulamalarının neticesinde kurumdaki diğer birimlere ve dış
çevreye karşı birlik görüntüsü verilmesi yöneticiye ve birim çalışanlarına güç
katacak, çalışanların iç ve dış çevreye karşı her zaman birbirini destekler
tutum içinde olmasını sağlayacaktır.
Daha önce belirttiğimiz gibi kurumların
en değerli kaynaklarının entelektüel sermaye olarak görüldüğü çağımızda
çalışanların güçlü yönlerini, bilgi, tecrübe ve özel yeteneklerini kurum lehine
harekete geçirmeleri yöneticinin sergileyeceği liderlik özellikleri ile
doğrudan ilişkilidir. Ayrıca bu sayede kurum içinde “adamsendecilik, boş
vermişlik” gibi tehlikeli anlayışların gelişmesinin de önüne geçilecektir. Çalışanın
“aman kimse bilmez, farketmez, boşver kalsın, yapmayayım” gibi düşünceleri
aklından geçirmeyeceği, aksine yöneticiye ve kuruma aidiyet duygusu ölçüsünde,
inisiyatif kullanma ve sorumluluk alma bilincinin gelişmiş olması iyi
yöneticilik uygulamalarının kurumdaki emareleri olarak görülebilir.
Yöneticinin yetkileri ve kurumun
imkânları ölçüsünde ödüllendirme sistemi
etkin şekilde kullanılmalıdır. Yöneticinin ödül sisteminden beklenen faydayı
elde edebilmesi için ödüllendirmenin adil ve ölçülü olması temel kriter
olmalıdır.
Yüksek personel devir oranı iş
dünyasındaki verimsizlik nedenlerinin başında gelmektedir. Yöneticinin liderlik
özelliklerini sergileyebildiği ölçüde personelin kuruma bağlılık düzeyi de
artacağından çalıştığı ortamda mutlu ve tatmin düzeyi yüksek çalışanların devir
oranı da düşük olacaktır.
Yöneticiler tarafından verimlilik
artışı anlamında alınabilecek bir diğer tedbir ise monoton çalışma ortamının engellenmesi ve sosyal ilişkilerin
geliştirilmesidir. Bu anlamda mevcut sosyal imkanlardan ve tesislerden de
yeterince faydalanılmadır. Yapılan araştırmalara göre çalışanların gün içinde
10-15 dakikalık kısa süreli kestirmelerinin çalışma verimliliklerini artırdığı tespit
edilmiştir. Dolayısıyla eski tip yönetim anlayışında hoş karşılanmayan örnekler
yeni nesil yönetim anlayışında farklı bakış açılarıyla çalışanların
verimliliğini artırıcı yönleriyle ele alınabilir.
Monoton çalışma ortamının
engellenmesi ve çalışanların birbirleriyle kaynaşarak takım ruhu kazanabilmesi
maksadıyla yöneticilerin öncülüğünde sosyal faaliyetler de düzenlenmelidir.
Çalışanlar için düzenlenecek bir piknik organizasyonu, kurum yemeği gibi
faaliyetler bu amaca hizmet edebilir. Örneğin kurum içi farklı departman personelinin
kaynaşması açısından bir departman çalışanları tarafından diğer departmanların çalışanlarının
davetli olarak katılacağı faaliyetler düzenlenmesi düşünülebilir. Çalışanların
çocukları için yılda bir düzenlenecek iş yeri ziyaret günleri, çalışanlarla
toplu fotoğraf çekimi, Çocuk Esirgeme Kurumu ve yaşlılar yurdu ziyareti gibi
sosyal dayanışma anlayışını güçlendirecek örnek uygulamaların kurumsal aidiyet duygusu
ve çalışan verimliliğine olumlu katkıları olacağı açıktır. Yöneticinin
teşvikiyle gerçekleştirilecek bu tür faaliyetler kurum içi halkla ilişkiler
faaliyetleri olarak geliştirilebilir.
Lider yönetici çalışanlarını tanıma açısından onların öz geçmişlerini incelemeli;
çalışanların görevleri, katıldığı ve tamamladığı projeler gibi temel bilgilere
ilave olarak çalışanların kurumdan beklentilerini, kariyer planlarını, geleceğe
dair projelerini ve hedeflerini de bilmelidir.
Lider yönetici, çalışanlarını
tanımak için göstereceği çaba kadar çalışanlarının da kendisini tanıması ve
anlamasını sağlamalıdır. Kurumsal SWOT analizi günümüzde yaygın kullanılan bir
yönetim aracı olarak yerini almıştır. Bu kapsamda lider yöneticiler bireysel SWOT analizlerini de yaparak,
çalışanlar açısından bilinmesinde fayda görecekleri özelliklerini,
beklentilerini ve hedeflerini çalışanlarıyla paylaşabilmelidir.
Yönetim biliminin sihirli
terimlerinden birisi de “empati
(duygudaşlık) kurmaktır”. Lider yöneticinin, hem üst yöneticiler hem de çalışanlarla
empati kurarak olayları onların gözünden de değerlendirmeleri beklenir. Bu
sayede kurum için daha doğru ve faydalı kararlar alınabilecektir.
Yoğun çalışma temposu içinde bazen
yöneticilerin de sosyal bir birey olduğu unutularak mekanik bakış açısı gelişebilmektedir.
Ancak yöneticinin de hem kurum içi çalışmalardan hem de özel hayatından
kaynaklı değişik moral seviyelerinde olabileceğinin çalışanlar tarafından göz
önünde bulundurulmasında fayda vardır. Bu noktada yöneticiler çalışanlarla
kurmuş oldukları bağ ve iletişimin kalitesi ölçüsünde çalışanların da
yöneticiyle empati kurma istekliliklerini artırabileceklerdir. Empati kuran
çalışanların olaylar karşısında yöneticiye yönelik yargıları da bu ölçüde
yapıcı olacaktır.
“Lider olunmaz doğulur” gibi
kısıtlayıcı anlayışın aksine iyi bir yönetici güçlü yönlerinin yanında zayıf
yönlerinin de olabileceğini bilmeli; okuyarak, öğrenerek ve tecrübelerini
değerlendirerek kendini lider olma yolunda yetiştirebileceğini bilmelidir.
Değişik yönetim tarzlarının avantaj
ve dezavantajlarından bahsedilebilir. Başarılı olmak isteyen yeni nesil lider
yöneticiler öncü olmalı, ön açmalı, cesur, alçakgönüllü, iyi niyetli ve
çalışkan olmalı, kısaca bir orkestra şefi gibi davranmalıdır. Sürekli kendini
geliştirme arayışı içinde olmalıdır. Yöneticilik, rahat etme veya keyif sürme makamı
olarak görülmemelidir. Lider yöneticilerin “süper kahramanlar” olması
gerekmiyorsa da, gerçek liderlerin yönetim kademelerinde yükseldikçe
omuzlarındaki yükün ve sorumlulukların arttığının bilincinde olmaları gerekir. Ancak
makam ve yetkinin cazibesine kendisini kaptırmayan, çalışanlara tepeden bakmak
yerine onlara “içimizden birisi” duygusunu hissettirebilen, bir nevi “halk tipi
yöneticilik” anlayışı sergileyen yöneticilerin çalışanları arkasından sürüklemesi
mümkündür.
Buraya kadar bahsedilen prensipler
ışığında lider yöneticilerin, çalışanların kurumsal aidiyet duygularının en
yüksek seviyeye çıkarılması ve kurumsal kimliği sahiplenmelerini öncelikli hedef
olarak benimsemeleri gerektiğini söyleyebiliriz. Ayrıca lider yöneticiler iş
dünyasında yaşanan gelişmeleri sürekli takip etmeli, yenilikçi ve özgün
kurumsal uygulamaları geliştirerek çalışma ortamına adapte etmelidir. Yeni
nesil yöneticilerin ancak yeni yönetim trendlerine hızla uyum sağlayabildikleri,
hatta geleceğin yönetim trendlerini öngörebilme vizyonuna sahip oldukları ve
çalışanlara ilham kaynağı olabildikleri ölçüde başarıya ulaşabilecekleri
açıktır.